Ertuğrul ve Alpleri Halep yolunda, Halime ve ailesi ise obada saldırı altındadırlar. Ölümle hayat arasındaki ince çizgide kalakalmışlardır. Hangi yardım eli onları bu ateş çemberinden çıkaracaktır? Menziline varan Ertuğrul, Halep sarayından istediğini alma konusunda ümitlidir fakat işi hiç de kolay olmayacaktır. Hem Halep sarayında hem de bu şehrin kendilerine yabancı sokaklarında, Ertuğrul ve Alplerini şaşkınlığa uğratacak pek çok olayla karşılaşacaklardır. Halimelerin uğradığı baskın, obanın orta yerine düşen bir yıldırım gibi ahaliyi sarsmıştır. Herkesin aklında aynı soru vardır: Kim Kayı Boyu’nun mahremine girip saldırı düzenleme cüretinde bulunabilir? Bu vaziyet en çok da Süleyman Şah’ın aklını kurcalar. Kayıların ihtiyar çınarı; bu işin arkasında delice bir cesaret mi, yoksa haince bir ihanet mi olduğunu öğrenmek istemektedir. Babasıyla kopma noktasına gelen Gündoğdu’nun hırsı ve öfkesi, mantığını tamamen perdelemek üzeredir. Süleyman Şah’a karşı girişeceği üstü kapalı mücadelede; gözünü ne kadar karartacağı, elini ne kadar kirleteceği onun için dahi meçhuldür.Halime; kaçmaya çalıştıkça, kaderin cilvesiyle daha da yakınlaştığı bu insanların arasında, bir an bile olsa mutlu hissetmektedir kendisini. Halime’ye yabancı bu duygu, onu korkutmaktadır. Halime’nin kaçmaktan yorulan kalbini titreten tek bir soru vardır şimdi: Ertuğrul’u yeniden görebilecek midir? Üstelik bu sorunun cevaplarından hangisinin kendisi için daha yaralayıcı olduğunu bilmemektedir…